GEÇMİŞSİZ GELECEK

 
Bazı anlatılar o denli kişisel oluyor ki, insan daha sonra bunun üzerine bir yazı yazmaya
koyulduğunda, sanki kendisine gizlice anlatılmış bir sırrı paylaşırcasına tedirgin oluyor.
Sanatçı Canan Tolon’un “Geçmişsiz Gelecek” adlı kitabı hakkında yazmanın en zor
yanı bu. Tolon, yaşamının belki de en zor günlerini, evinden ve ailesinden uzakta geçen
çocukluk yıllarını anlatıyor kitabında ve daha ilk satırlarda “neden başkalarının
mutsuzluğu hep bunca büyüler insanı?” diye soruyor.
Metin ve desenleri eşit oranda kullandığı kitabında Tolon, uzun zaman bu kitabı
yazmakta tereddüt ettiğini ama şimdi bunlardan söz ediyorsa, bunu, bir daha hiç söz
etmemek için yaptığını söylüyor. Bu kitap hakkında yazarken tedirginlik duyulmasının
nedeni de bu olabilir, bu konuların yeniden açılması bir acı verecek mi yazarına?
Soyutlama
Bu kitabın beni etkilemesinin birinci nedeni, sanatçı olarak soyutlamaya yatkın
olan zihninin, yazarken de benzer bir soyutlama kullanması oldu. Soyutlamaya en yatkın
olan sanatların başında geliyor resim. Aslında tüm sanatlar büyük ölçüde soyut olarak
nitelendirilebilecek öğelerden oluşur. Biçim, renk, çizgi, ton ve doku öğeleri soyut bir
ifade bulabilir; aynı şekilde yazıda da soyutlama, biçim, yer ve tarihlerin içerdikleri bilgi
kapsamı dışında kullanılmasıyla yeni bir form kazanır.
Bir grup nesnenin ortak öğesini ele alıp yalıtmaya soyutlama diyoruz. Bazen de
birden fazla farklı nesnenin ortak bağlantısını açıklamayı içeren zihinsel sürece de
soyutlama adını veriyoruz. Hegel’e göre, soyut olan, en yalın olanla özdeş gibidir. İnsan
zihni soyutladığı ölçüde, kendini somut gerçeklikten koparabilir, artık elindeki yaşamsal
bağlantılarından koparılmış, salt düşüncedir.
Resimdeki soyutlamalar hemen hepimizin gözünün önüne kolayca gelir.
Soyutlamanın edebiyatta aldığı formu anlamak belki biraz daha zor. Bir teoriye göre,
zaten tüm sanatlar soyutlama yaparak bize ulaşıyor. Örneğin, “Hamlet” bize insan doğası
hakkında bilgi verir, sanat yapıtında anlatılan bir tek kişi değil, insanlıktır.
Canan Tolon’un yazılı soyutlama yaptığından bahsederken bu tür bir
soyutlamadan söz etmiyorum. Tolon, kendi çocukluğunu, yaşadıklarını bir ülke adı ve
tarihte belli bir zaman vermeden doğrudan izlenimlerini anlattığı için buna soyutlama
diyorum.
Renkler
Çocukluğundan kalan izlenimleri Tolon renklerle anlatmış. On sene gibi uzun bir
zaman geçirdiği hastane – ve dolayısıyla hastanenin bulunduğu ülke – beyaz olarak
anlatılıyor. Neredeyse bütün bir çocukluğu hastanede geçirdikten sonra, “eve” dönme
zamanı geliyor. “Ev” denilen yer onun için fazla bir şey ifade etmiyor, buradaki
insanların dilini anlamıyor. Dönüş yolculuğunu da yine renklerle anlatıyor. Haritadaki
küçük çizgilerle birbirlerine renkleri bulaşmasın diye ayrılan ülkelerin her birinin rengi
başka. Kırmızı ülke, ardından yeşil ülke ve sonunda sarı eve dönülüyor. Bu bölümde
hiçbir ülkenin adı verilmiyor. Yoksulluk, çamur, renklerin arasında zihninde kalanlar.
Tolon ayrıca kendi bedeninden bir nesne gibi söz ediyor. “Zamanların uyum
hatası yüzünden zamandışılıkta büyümeyi sürdüren şu bedenin direnmesi derinden
duygulandırıyor onu, susuz kalan bir bitki, açlıktan kırılan hayvanlar, savaş, yıkım,
sefalet, felaket içindeki insanlar ve hayatta kalmak için direnen her şey onu nasıl
duygulandırıyorsa…. çıkıp gitmek için haykırmak istiyor.” Burada sözünü ettiği çekip
gitmek, bir nesne olarak gördüğü bedeni terk etmek. Artık savaşmak istemiyor
“sessizlikte, bekleyişte hüküm süren o sessizlikte bir başına, canla başla bedenine karşı
savaşını sürdürürken, mücadelesini o aldatıcı merhametle izleyenlerin gurur duymaları
umurunda bile değil.”
Kitabın özellikle, kişinin bedeniyle uyumu konusuna eğilmesi çok sıradışı.
Genelde çocuklar bedenlerini kullanmayı öğrenirler ve bu gelişimlerinin büyük bir
kısmıdır. Tolon bedenine rağmen büyümekten söz ediyor ve tabii bu büyümenin
yarattığı acıyı anlatıyor. Kitapta yer alan desenlerin büyük bir çoğunluğu da beden
üzerine; metinde anlatılan bedeni görselleştiriyor. Kendisinden “şu beden” diye söz
etmesi, ne denli bir yabancılaşma yaşadığını anlamamızı sağlıyor.
Kendi bedenine yabancılaşma, kendi ülkesine yabancılaşma, sonuçta belki “ben”
denilen varlığın en soyut halde “varlık” olarak görülmesine yarıyor. Canan Tolon çok
zekice dile getirmiş sanatçı olarak gelişimini. Kitabın bazı yerlerinde farklı olanı
anlamayanla, sakatlarla nasıl konuşulması gerektiğini bilmeyenlerle alay ediyor ama bu
bölümlerdeki alaycı anlatımı bile güldürmüyor okuru. Kitabın tonu, ağır bir hesaplaşma
aktardığı için kolay bir metin değil ama Tolon çok zekice bir soyutlama yaptığı için, bir
kişi hakkında değil, insanlık hakkında bilgi edinmesini sağlıyor okurun.
Canan Tolon “Geçmişsiz Gelecek” (Futur Imparfait) kitabını Fransızca kaleme
almış. Bir arkadaşım bana birkaç yıl önce vermişti bu kitabı. Kitaptan, bir çocuğun
renklerle dünyayı gördüğü bölüm aklımdan hiç silinmedi, hem metni hem de çizimleri
çok etkileyici bulmuştum. Türkçe çevirisini (çevirmen Elif Gökteke) okurken de yine
aynı zevki aldım. Çeviri akıcı ama bazı yerlerde “o” ve “onunla” çok fazla kullanılmış,
Fransızca çevirilerde çok sık yapılan bir hata bu. Türkçe “gördüm” demek yeterlidir,
“ben gördüm” demek çoğu zaman ifadeye bir şey katmaz, ancak metnin başka bir dilde
düşünülmüş olduğunu hissettirir. Ayrıca “(K)ızkardeşim, durmadan ağlayandı. Zaman
zaman daha büyüklerin bölümünde onu görmeme izin verilirdi.” “Daha büyüklerin”
arasında ise, belki “abla” diye çevirmek daha doğru olmaz mıydı? Türkçe’nin bu
akrabalıkla ilgili sözcüklerdeki zenginliği yerinde kullanılmadığında yanlış izlenimler
edinebiliyor okur.
Desen içeren bir kitap olduğu için, baskı kalitesinden de söz etmek gerekir: büyük
bir çoğunluğu siyah beyaz desenlerden oluşuyor, çizimlerin mürekkep damlatarak
yapılmış izlenimi, kâğıdın dokusuyla tam bir uyum içinde. Sonuçta, ele zevkle alınan,
kendisi de bir sanat yapıtı, benzersiz bir kitap, sanatları buluşturan, söz ile desenin
mükemmel bir birlikteliği.

Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on TumblrPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someone