Delikleri tıkamak için yalanları kullanınız

“Gecenin karanlığında yanarak koşan bir köpek görseniz ne yapardınız? Ben iPhone’umla fotoğrafını çekerdim.” demiş, yalan söylemiş. Yoksa İtlaf’ı niye yazsın? Yanan bir köpeğin kendisine niye dönüşsün durduk yere? Yanan köpek ne demek, bir fotoğraf belki şimdi gözünüzün önünde kanlı canlı acıyla ve merhametle çakıp duran. Ya da edebiyatın içine yanmadan girilmeyeceğini bilen, sezgisi kuvvetli bir yazar adayının imleyicisi... Merhamet, vicdan, zalimliğin tüm karanlığı ve acısıyla yanan bir köpek olabilir pekala edebiyat, ve yazar buna bir kılıf, bir hikaye uydurarak düş gücünüzü kontrol edebilir. iPhone’la fotoğraf çekme numarasına gelmeyin, Ozan Can Özübal’ın İtlaf’ına gelin…

“İnsan ne zaman bir insanı öldürür?” diye soralım ilkin ve Özübal’ın yanıtlarına geçelim:  “Eşcinselleri öldür, ırkçıları da öldür, iyi müslüman olamayanları öldür, arabana çarpan otobüs şoförünü, ayağına işeyen köpeğin sahibi zengin piçi, ayak parmaklarının arasını sıvazladıktan on dakika sonra sana taze fasulye pişiren üvey anneyi, bir türlü tatmin olmayan müşteriyi, perdelerini kapatırken senin evine son bir bakış sallayan komşunu, (…) yanlış nota basan basçını öldür. Sana bozuk süt satan markete bomba at. At demişken, 6’lıyı yatıran atı da, jokeyini de öldür. Evlenme teklifi alacağın gece üzerine şampanya döken garsonu da, eğilen garsonun göğüslerine bakan müstakbel kocanı da öldür. Çok sevdiğin için John Lennon’ı öldür.” Bir ölüm kalım hikayesiyle karşı karşıya olduğumuzu anlamışsınızdır artık.

Dört kahramanımız var bu ölüm kalım hikayesinde: Köpek itlafçısı Toprak, onun kundakçı kardeşi Oğuz, kimsesiz bir çoban köpeği ve köpeği çalan Mahir. Sade, sade olduğu kadar insanın içini yakan bir hikaye bu. Hayat başıboş köpekleri ortadan kaldırarak geçim yolu bulmuş Toprak için oynanan bir oyun sanki. Kardeşi Oğuz’a buldukları çoban köpeğinin dostluğu iyi geliyor, bu köpekle kurduğu ilişki onu ateşten uzaklaştırmaya yarıyor iç burkultan bir şekilde. Ancak ergenlikten kafası ve ruhu bulanmış toy Mahir’in erkekliğini kanıtlama çabası “abi, kardeş, kimsesiz çoban köpeği”nin güç bela kurdukları aksak ritmi bozuyor işte. Köpek, Mahir tarafından çalınıyor, köpek dövüşlerine sokuluyor. Ve sonrası kana bulanıyor hikayenin, kahramanların. Tesadüflerin de yeri var burada, intikamın da; öfkenin yeri olduğu kadar vicdanın da yeri var.

İtlaf, bir ilk roman, daha doğrusu bir ilk novella. İç burkultucu, hazmı zor bir hikayenin üstesinden, kendine özgü bir üslup kurarak gelen bir yazarla tanışıyoruz. Tüfek, ateş, dövüş, yaşam mücadelesi, erkek ergenliği ve kendini kanıtlama çabalarıyla pek çok eril öğenin altını çizen bir üslup Ozan Can Özübal’ın üslubu. Kısa, kendinden emin cümleler, her şeye uzak bir mesafeden bakan üçüncü tekil kişinin di’li geçmiş zamanı ve geniş zamanla içimize uzanan, yüreğimizi sıkan yazar eli, yazar sözü birbirini destekler, birbirini var eder nitelikte. Bütün bunların yanı sıra okur için bırakılmış boşluklar da mevcut. Bu boşluklar ki İtlaf’ı etkileyici bir novella haline getiren; yazarı, yazarın sözünü içimize oturtmayan, bu ağır hikayeyi bir nebze olsun hafifletebilen… Hafifler mi peki bir ağır hikaye gerçekten diye soranlara yazarla beraber cevabımdır: “Yalanlar su geçirmezdir. Delikleri tıkamak için onları kullanabilirsiniz.”

Bütün bunlara, başından sonuna hikayeye eşlik eden on üç genç çizerin desenlerini de ekleyince haftanın en şahane kitabı oluyor İtlaf. Türk edebiyatında keşif yapmak, geleceğe kalacak yazarlardan fal tutmak isteyenlere duyurulur.

 

Sabit Fikir, 22 Ocak 2013.

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on TumblrPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someone