Uzun dönem er Eftal F., yaz saati uygulamasına geçilecek o pazar gününü altmış dakika daha az yaşayacağına sevinir gibi oldu, ama birkaç ay sonra saatler geri alındığında sırtında yine hışırtılı kamuflajın olacağını düşününce sağa sola küfretmeye devam etti. (Gece nöbeti “üç-beş”e denk gelen “devre”sinden başlayarak…) Yirmi beş yıllık cezasının ilk günlerini Afyon Cezaevi’nde geçiren Yaşar K. ise, hep uyumaya çalışarak geçirdiği için hiç sevmediği sıfır üçlü dakikaları atlayacağına sevinmedi bile. Çeyrek asır içinde kazanılan bir saatin pek bir önemi yoktu. Yine de, gece vakti akrebin kulağını üçten dörde doğru usulca kıvırırken cılız bir zafer duygusu tattı. (Cılız da olsa bu zaferi pekiştirmek için kol saatinin kurma kolunu öyle yavaş çevirmiş ve bu işlemi öyle çok tekrarlamıştı ki, üçten dörde atlamak için düzenlediği tören de neredeyse bir saat sürmüştü: Daha sonra misliyle geri ödeyeceğini çok iyi bildiği iki saatlik saltanat.) Yönetici asistanı Meryem S., bir saat eksik yaşayacağını düşündüğü tek tatil gününü ziyan etmemek için her zamankinden biraz daha erken uyanmaya karar verdi. (O bir saati birkaç ay sonra geri kazanacağını düşünmek için çok gençti.) Kardeşi Kaan S.’nin o gün öğrendiği birçok şeyden birisiyse, dünyadaki tüm saatlerin bazen ileri bazen geri alınabilmesiydi. (Bunun belirli bir sisteme göre yapıldığını anlamak için çok küçüktü.) Kendisini biraz daha bilgili hissettikten sonraki birkaç dakikasını babasına bir saat daha az katlanacak olmanın sevinciyle, bundan sonraki birkaç saatini ise zaman hakkındaki ilk felsefi tefekkürüyle geçirdi. (Babasının ikisinden de haberi yoktu ve saat dilimi değişikliği üzerine düşünmek için fazla gerçekçiydi.) Bir çift, birlikte geçirdikleri ilk günün ve gecenin göz açıp kapayana kadar geçip gitmesini, hiç uyumadıkları pazar gecesini bir saat eksik yaşamalarına bağladılar. (Oysa ikisi de öyle olmadığını biliyordu.) Üniversite öğrencisi Faruk A., pis bir pansiyon odasında, başka bir şehirde olmanın başka bir insan olmak anlamına gelebileceğini düşündüğü gecede, telefon saatinin otomatik olarak ileri alındığının farkına dahi varmadı. (Bir süre sonra aynı düşünce “başka bir evde başka bir insan olmak” hâline gelecek ve kim bilir başka ne şekillere evrilecekti.) On altı yaşındaki Âdem B.’nin de hiçbir şeyden haberi yoktu: Okula, iki günlük haftasonu seyyarlığının üstüne, her zamankinden bir saat daha az uyuyarak ve bu yüzden biraz daha yorgun gittiğini anlamadı bile. (Yorgunluğun biriken bir şey olduğundan da habersizdi.) Hastane temizlikçisi babasıysa gece nöbetini bir saat daha az yapacağını fark ettiğinde işleri yetiştirmek için sadece kendisinin anlayabileceği kadar hızlandı. (Harekete bir tutam canlılık serpintisi: Yaşama sevincinin bedensel dışavurumu.) Temizlediği koridorda, kapısı kapalı odalardan birindeki televizyonun düşük sesi dışarı taşıyor ve yankılanarak çoğalıyordu. Güler yüzlü olduğu sesinden anlaşılan spiker, haber bültenini kapatırken saatlerini bu gece ileri almayı unutmamalarını hatırlatıyordu izleyicilerine. (Âdeta bir sosyal iyikalplilik.) Bu uyarıyı, kapısı hafif aralık odasında ağrı kesici bantlarla uyuştuğu için yarı baygın yatan kanser hastası Feride G. de duydu. Saatlerin mevsim sonunda tekrar geri alınacağını bilecek kadar hayat tecrübesi olsa da, bunu göreceğine dair umudu yoktu. (Umut besleyecek mecali de yoktu zaten.) Ertesi gün onu ziyarete gelen torununun elini tuttu; ilk önce yüzüne, sonra da kolundaki saate baktı. Ayarlanmamıştı. Bu kez hiçbir şey söylemedi.

O yıl, Batı ülkeleriyle entegrasyonu zorlaştırmasına rağmen devamlılık ve enerji tasarrufu gibi nedenlerle Türkiye’de yaz saati uygulamasının devam etmesine ve saat dilimi değişikliği uygulamasının kaldırılmasına karar verildi.

Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on TumblrPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someone