Acı kaybın* iki gün sonrası. Taşra şehrine jazz grubu geliyor. Kaybın etkileri zaman tünelinden sarmal şeklinde akarken konser haberini alıyorum. Zaman tüneli enteresan bir yer. Aşağıya doğru akış engellenemese de yanlara doğru kaçaklar oluyor. Yarıklardan sızan vicdan rahatlatma çabaları akışın dengesini bozuyor. Sarmal demem o yüzden.

Nuri telefonun diğer ucundan konserin bir saate başlayacağını söylüyor, bir an evvel hazırlanmalıyım. Zaman tünelinden henüz çekip çıkarıldığım için aklımda soru işaretleri olsa da kabul ediyorum.

“Tamam,” diyorum, “geliyorum.”

Hazırlanma tempom aklımdaki soru işaretleri karşısında eğilip bükülüyor.  Fakat eylemimin doğruluğunu kendime kanıtlamam için uzun bir süre geçmesi gerekmiyor.

 

Küçük Çaplı Bir Vicdan Rahatlatma Oturumu:

Kaç gündür evden çıktığın yok, münzevilikten sıkılmış olsan gerek. Biraz hava almanın kimseye bir zararı yok.

Üstelik belki şu ortodontist gelir ha? Hani, şu hastanede sıra beklerken gördüğünde ben bu kadına ne de güzel âşık olurum diye düşündüğün?

Bu küçük şehirde bir daha ne zaman böyle bir eğlence görebilirsin ki? Azıcık eğlenmekten kimseye bir zarar gelmez. Hem eminsin ki sık sık ondan bahsedecektir.

 

Nuri ve Ender ile otobüs durağında buluşuyorum. Beraber konserin verileceği mekânın yolunu tutuyoruz. Grup son birkaç yılda yükselişe geçmiş, tanınırlıklarını küçük bir turneyle taçlandırmış, bohem gençliğin favorisi haline gelmişti. Asıl adam solistti. Afişlerde adını görüyordum bir süredir.

Yol boyunca pek konuşmuyoruz. Birkaç kuru geyikten sonra mekâna varıyoruz. İçerisi kalabalık görünmüyor. Az sayıdaki insan topluluğu mekânın camla çevrili giriş bölümünde toplanmış, bir açıklama bekleyen yüz ifadeleriyle birbirlerini izliyor. Biz de giriyoruz aralarına. Konserin bugün olacağı haberini bir saat kala aldığım için bilet sormak için içeriye yöneliyorum. Yetkili kadın bilet almama lüzum olmadığını anlatıyor, bunu yaparken üzerimdeki rahatsızlığı çekip alıyor. Hafiflerken içimden alkış tutuyorum.

“Alper Bey bugün sahne almayacak, kendisi söz verdiği için buraya kadar geldi fakat böyle bir durumda çıkıp şarkı söylemeyi kabullenemiyor. Bunun yerine küçük bir söyleşi planladık, konser bir sonraki aya. Söyleşi için kalabilirsiniz, çayımız da var.”

Arkamdaki küçük kalabalığın suratındaki hoşnutsuzluğu memnuniyete yoruyorum. Hepsi gerekli açıklamadan sonra anlayış göstermiş olmanın verdiği hazzı yaşıyor.

Söyleşiye katılma fikri kulağa fena gelmiyor. O sırada Alper Bey aramıza katılıp oturma planını da sağlıyor çabucak.

Alper Bey ne söylese ayakta alkışlayacağız. Yetkili kadının yaptığı açıklamayı bir de Alper Bey’in ağzından dinliyorum. Tabii ki anlayışla karşılıyorum. Böyle bir gecede şarkı söylemek… Hayır! Onun yerine sohbet etmek… Doğru olan bu.

İlk soruyu kim soracak gerginliğinden sonra söyleşi havası yakalanıyor. Kahkaha atmak için fırsat kolluyoruz. Alper Bey müziğe atılımına dair tatlı hikâyesini anlatırken gülmekten kırılıyoruz.

 

Ara sıra camlı bölmenin sürgülü kapısı açılıyor. Konsere geç gelmiş olanların üzerinden ilk şoku atabilmek için gerekli açıklamaları yapıyor Alper Bey. Böyle bir gecede… Henüz iki gün olmuşken… Hemen anlayışla karşılıyoruz.

Alper Bey ayağını kaldırıyor gülüyoruz. Saçlarının hikâyesini anlatırken gülüyoruz. Sevgiden bahsediyor yine gülüyoruz. Dışarıdan bir motosiklet geçiyor. Motosiklet sesi kahkaha atmamız için ne de güzel bir sebep.

Kapı tekrar aralanıyor. Her kapı aralanışında içeriye soğuk doluyor. Soğuk, kitleye yeni birilerini kazandırıyor. Yeni biri açıklama bekliyor. Açıklama yüreğimizi ferahlatıyor. Böyle bir gecede…

Tekrar gülüyoruz. Ne enteresan hikâye, ne enteresan herif! Bu küçük şehirde bizim de işimiz zor.

 

“Hikâyeniz bizi büyüledi Alper Bey.”

“Fularınızın özel bir anlamı yoksa alabilir miyim?”

“Yüzüğünüzü de ben almak isterim madem öyle.”

“Bu gidişle çıplak kalacaksınız Alper Bey.”

“Hahahahahahahaha!”

 

Kapı bir kez daha aralanıyor. Soğuk, sessizlik getiriyor. Sessizlik sonrası açıklama bizi hafifletiyor. Alper Bey bu sefer açıklamayı uzatıyor. Uzayan açıklama gözlerimizin dolmasını sağlıyor. Ellerimiz patlayana kadar alkışlıyoruz.

 

“Neden jazz Alper Bey?”

“Şarkı sözü yazarken neler hissedersiniz?”

“İlişkiniz neden bitti?”

“Okuldan neden ayrıldınız?”

 

Kapı tekrar aralanıyor. Soğuk.

 

“Fotoğraf çekilebilir miyiz Alper Bey?”

 

Alper Bey teşekkür ediyor. Eğer içeriye yığılma olmadan gelebilirsek teker teker fotoğraf çekilebileceğimizi söylüyor. Hep beraber teşekkür ediyoruz.

Ender ve Nuri’ye fotoğraf çekilmek isteyip istemediklerini soruyorum. Ender “sen bilirsin” diyor, Nuri ise “fark etmez.” Ben istemediğimi söylüyorum. İçeriye doğru sıra halinde giden kalabalığın arasından sıyrılıp dışarı çıkıyoruz.

Soğuk.

Buz gibi hava aklıma tüneli getiriyor. Tünel yarıklardan sıcak hava alıyor.

“Birkaç bira alıp batak oynamaya gidelim” diyor Nuri.

“Dondum” diyor Ender, “sıcak olsun da.”

 

*Berkin Elvan, Gezi Parkı eylemleri sırasında Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu ağır yaralanarak hastaneye kaldırılmıştı. 15 yaşındaki Berkin Elvan bu sabah yaşam mücadelesini kaybetti.

Cengiz Bulut [1991, İzmir] Süleyman Demirel Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde öğrenci.

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on TumblrPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someone